Elbette mide fıtığı iyi bir şey değil, canım okur, hemen celallenme. Gerçi kimse ne olduğunu çok da bilmiyor. Psikolojikmiş. Miden biraz büzülüyormuş içe doğru, şöyle. Öteki insanlarda da süreç aynı şekilde mi işliyor hiç bilmiyorum. Mide fıtığı olan (ya da olduğunu bilen) kimseyle henüz rastlaşmadım. Kendi açımdan konuşmam gerekirse mide koruyucular pek işe yaramıyor. Acı şeyler yiyemiyorum. Bilhassa akşamüstünden önce içilen çay kaffeler nefessiz kaldırıyor, öksürtüyor. Ama bazen, koruyucu almış olayım ya da olmayayım, öksürük tutmuş oluyor en alakasız zamanlarda.
Nedenini düşünüyorum.
Beş sene kadar evvel.
Gözler yaş yaş. Öksürmekten. Yoksa bu yüzden mi? Yok yok olamaz diyorum. İlk ne zaman başlamıştı? Yüzde yüz emin değilim. Ama burasının olduğunu düşünmek hem komiğime gidiyor hem de hikâyeyi ilginç kılıyor.
10 küsür sene önce yazma atölyesindeyiz. Eli kalem tutan, sosyalleşmek için gelen ve benim gibi çevre yapmak adına aynı ortamda bulunan bir topluluğuz. İki üç saat boyunca öyküler okunuyor, eleştiriler getiriliyor. Ben kaçak güreşiyorum. Dedik ya, küçüğüz daha. Nazmi Abi'nin dili çözülünceye dek böyle sürüyor bu. Ondan ilham (gaz) aldıkça ben de düşüncelerimin çok çok çok minik bir kısmını yazar adaylarına söylemeye başlıyorum. Küçük olduğum için çok utanıyorum ama genelde hak veriliyor.
Günün birinde şimdi adını asla hatırlamayacağım (belki de hatırlamamada da bir hayır var) birinin öyküsü okunuyor. Korkunç bi'öykü ama. Korkunç. Hayatımda daha kötüsünü duymadım. Korkunç klişeler kullanan, neyi neden anlattığını bilmeyen, nereye bağlayacağını çözemeyen, afili sözcükler seçip aforizmalar kastırmaya çalışan, berbat hariç her şeyin lafügüzaf kalacağı tarza sahip birinin zavallı öyküsü. Derken benim öksürük devreye giriyor. Küçük küçük. Hoca beni sallamayıp cümlelere devam ettikçe her bir kelimede daha da, daha da büyüyor... Covid öncesi covid gibi. Sular içiyorum. İyi misinler, git bi' elini yüzünü yıkalar havada uçuşuyor hoca artık devam edemeyince. Nihayetinde tuvalete gidiyor, biraz öksürüp, suları açıyor, gözümün altına parmaklarımın ucuyla bastırıyor, çıkıyorum. Döndüğümde yazı bitmiş oluyor. Sonrasında okunan hiçbir öyküde öksürmüyorum.
Elbette nedenini o zamanlar anlamamıştım. Talihsiz vakadan sonra endoskopiler onlar bunlar çektirilmiş, ilaçlara başlanmıştı. Psikolojik denen şeyin ucu açıktı. Sonra sonra, öksürüklerimin geldiği zamanları not almaya başladım. (Zihnimde canım, o kadar da delirmedim.) Ailecek edilen kahvaltı sırasında çıkan minik kavgalarda, bayramdan bayrama görüşülen akrabaların sulu şakalarında, sevgili sevgisizliklerinde, bir gruba uymam gerektiğinde, olması gerekenden erken kalktığım zamanlarda; sesimi çıkarmamam lazım olduğunda, ayıp olacağı sırada, daha yeni gelmişken hem de; arkadaşların sevgili durumlarında, aldatmalarda, teşebbüslerde, sevdiğim insanlara dair her mide bulandırıcı bilgide... Kısacası, beni rahatsız eden herhangi bir durum yaşandığında, orada olmak istemediğimde, yaşam kaliteme ve ruh sağlığıma uygun olmayan şartlar altındaysamöksürüyorum. Yani kabaca yüzde 90 böyle. Bu da mükemmel bir rakam. (Sayı!)
Artık bu durum için, kötü komşu insanı hacet (mal) sahibi yapar atasözünü mü kullanırsınız, yoksa popüler kültür soslu Harry Potter'ın şimşeği mi dersiniz bilmiyorum. Ben -ölümüme falan sebep olmayacaksa- mide fıtığımı seviyor ve kendisini kucaklıyorum. Canım!