Aşk hakkında hepimiz konuşuruz ve çoğunluğumuz da aşkı sever (hem aşkı hem de aşk hakkında konuşmayı sevenler de pek tabii ki mevcuttur), peki ya bitmeyen aşkı? Bir türlü içinden atılamayan aşkı? Hepimiz sever miyiz, hepimiz ondan konuşuruz ama gerçekten sever miyiz? Düşününce, "sonsuza dek" sürecek olan aşk hepimizin düşlediği ve kimimizin çoktan milyonlarca kez sözünü bile verdiği, çocukken türlü masallarla zihnimize kazınan, hayallenen, beklenen, özlenen, hissedilmek istenen -biraz kaba tabirle- bir formdur. Aşk, size daha ömrünüzün başında sunulur ve siz de ona uygun olarak -tam da böyle olmaması gerekirken- aşkı ararsınız. Sunulan aşk ile çevrenizde olan-biten aşklar (ana-babaların veya akraba ve arkadaşların) ise çatışmayı yaratanlardır. Tüm bunlara rağmen hayatınızın ilk aşkına dek (ki bu da bir başka sanrıdır, ilk aşk olan umumiyetle "ilk" değildir, ondan sonrasında gelecek olanlardan biridir) size o öyküleri anlatılmış olanları arar-durursunuz. Bu elbette bir yanılgıdır. (Yanılgı mıdır?) Bazen bulduğunuzu sanır, hemen ardı arkası kesilmeyen büyük yeminler etmeye başlarsınız o sanrı içinde ve gün gelir ayılıp-ayrılırdığınızda o yeminlere ne olur?
Bekleyelim.
Şiirde de geçen giden mi-kalan mı terk edendir sorunsalı gibidir tam da ilişki içinde kurtarılmayı ve saygıyı hak eden aşk. Kalmak kolaydır. Tüm çilelere rağmen kolaydır. Çünkü aksiyonu gerçekleştirmez, dahası bir aksiyon gerektirmez. Hep pasiftir. Ama dipsiz bir kuyuya, o karanlık boşluğa görünmez bir el tarafından çekilirken, ölürken kalmak kolay mıdır? Kalınca yapılacak olan eziyet evla mıdır? Bir ayrılıkta, nedense terk edilen taraf hep rahattır, hep narsisttir; geri dönene kolayca burun kıvırabilme cürretini cebinde taşır. Çünkü âşık olunan narsistin egosu zedelenmiştir; çünkü gözü dönmüş narsist gidenin ondan dahabilmemneolan başkaları için gittiğini sanır. Bebekken anlatılan aşk öyküsünden fazlasıyla etkilenmiş bu arzu nesnesi, gideni suçlamaya ve kendi zedelenen egosunu da düzeltme uğraşına girişir. Lakin her daim başkaları için gitmez âşık, hatta çoğu zaman gitmez eğer hâlâ âşıksa. Giden âşık, kendini bulmak, aşığında onulmaz yaralar açmamak, onu da kendi gibi öldürmemek için gider. Sonsuzluk için gider. Sonsuzluk ve bir gün için gider. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi arzu elde edildiğinde kaybolandır. Sonsuz olması için bir şeyin, bu meselede âşığın, mutlak surette önce kendisini bulması, ve unutulan benliğini var etmesi lazım gelir.
Ama bütün bu bebeklikten enjekte edilen sonsuza dek palavralarını dile getirirken âşık olduğunuzun artık size aşık olmama ihtimalini, ya da aşığınızın bir gün ölebileceğini yahut sizin sonsuzluğunuzun kısa süre içinde bitebileceğini veveya sizin sonsuzluğunuz ile âşık olduğunuz bireyin sonsuzluğunun bir kesişim kümesi olamayabileceğini de kesinlikle düşünmeyiz. Tüm bunları düşünen (daha doğrusu düşünmeyen) içinse âşık olma ve âşık kalma artık imkansız kalır.
Kendi adıma birazdan paylaşacağım şu '98 yapımı filmin (Mia aioniotita kai mia mera) bütün şiirselliği ile (Evet, kimilerine göre bu film, bir film olarak sıkıcıdır, ama zaten de film değildir bu, bir şiirdir. Ve bazen fotoğraf ve zaman zaman da müziktir.) yazılan ve filmin tamamına yedirilen şu mektup, belki de onca tanımlamaya çalıştığımız ya da neyin olamayacağını tanımladığımız aşk'ın kelimelere dökülmüş hâlidir. Tamamını doğru bir şekilde hiçbir yerde bulamadığım için buraya koyuyorum. Ve aslında bu da demek oluyor ki ben bunları en çok kendime yazıyorum. Sizler benim iç hesaplaşmalarıma rastlantısal biçimde denk gelmiş kişilersiniz. Aşk gibi.
Efem önceden uyaralım, bundan sonrası sizi depresyona sokabilir çünkü biz şanssızlar asla şu aşağıda yazılan gibi bir aşkı hissedemeyecek veya hissettiremeyecek olan, yahut böyle bir şeyi kaleme alabilecek yetenekte olmayanlarız. (Okuyup bir de bunun için bunalıma girmeyin yani.)
Ve yazıyı da Alexandre'ın annesine sorduğu şu soru ile bitirmekte bir beis göremiyorum:
"İnsan neden bilmez nasıl seveceğini?"
" 20 Eylül 1999.
Uyandığımda,
sen hâlâ uyumaktaydın.
Nefes alıp verişini seyrettim.
Rüya mı görüyordun, Alexandre?
Beni arıyormuş gibi elinle hafifçe yokladın.
Göz kapakların kıpırdadı, sonra yine uykuya daldın.
Gözlerinin arasından bir damla yaş geldi.
Yuvarlandı, yolculuğa çıktı.
Yan tarafta, bebekten ufak bir inilti yükseldi.
Kapı gıcırdadı.
Verandaya çıktım...
Ve ağladım.
O anın hiç bitmemesini
istemiştim!
Uçmasını engellemek için
bir kelebeği iğnelemek ister gibi!
Denize karşı yazıyorum sana,
hareketsiz, afallamış…
Ev, sıcak süt ve yaş yasemin kokuyor.
Sana yazıyorum,
Seninle konuşuyorum...
Böylece kendimi sana yakın hissediyorum…
Tehdit edilmiş hisseden ve direnen sana.
Senin yaşamını tehdit ettiğime gerçekten
inanıyor musun, Alexandre?
Oysa, yalnızca âşık bir kadınım ben
Gece sana baktım.
Uyuyor muydun, yoksa sessizce
uzanıyor muydun bilmeden.
Düşünebileceklerinden korkuyordum…
Sessiz dünyana nüfuz ederek seni ürkütmekten de.
Sonra, bedenimin konuşmasına izin verdim.
-iyi bildiğim tek lisan-
Uyandığımda,
sen hâlâ uyumaktaydın.
Nefes alıp verişini seyrettim.
Rüya mı görüyordun, Alexandre?
Beni arıyormuş gibi elinle hafifçe yokladın.
Göz kapakların kıpırdadı, sonra yine uykuya daldın.
Gözlerinin arasından bir damla yaş geldi.
Yuvarlandı, yolculuğa çıktı.
Yan tarafta, bebekten ufak bir inilti yükseldi.
Kapı gıcırdadı.
Verandaya çıktım...
Ve ağladım.
O anın hiç bitmemesini
istemiştim!
Uçmasını engellemek için
bir kelebeği iğnelemek ister gibi!
Denize karşı yazıyorum sana,
hareketsiz, afallamış…
Ev, sıcak süt ve yaş yasemin kokuyor.
Sana yazıyorum,
Seninle konuşuyorum...
Böylece kendimi sana yakın hissediyorum…
Tehdit edilmiş hisseden ve direnen sana.
Senin yaşamını tehdit ettiğime gerçekten
inanıyor musun, Alexandre?
Oysa, yalnızca âşık bir kadınım ben
Gece sana baktım.
Uyuyor muydun, yoksa sessizce
uzanıyor muydun bilmeden.
Düşünebileceklerinden korkuyordum…
Sessiz dünyana nüfuz ederek seni ürkütmekten de.
Sonra, bedenimin konuşmasına izin verdim.
-iyi bildiğim tek lisan-
çünkü ancak o zaman tehdit edilmiş hissetmiyorsun
Yalnızca âşık bir kadınım ben Alexandre.
Kumlarda çırılçıplak yürüdüm.
Rüzgar esti...
Bir tekne geçti.
Sen, uyandıramayacağım kadar uzaktaydın.
Üzerimde hala sıcaklığını hissedebiliyordum
Beni hayal ettiğini hayal etmeye cesaret edemiyordum.
Ah! Alexandre…
Bir an için bile olsa inanabilsem buna
Koyvererek kendimi
koca bir çığlık oluverirdim.
Bir kitap ile diğerinin arasından seni,
kaçırmaya çalışıyorum.
Hayatın yakınımızda geçiyor,
kızınla benim.
Yakınımızda...
Ama asla 'bizimle' değil.
O zaman anlıyorum işte, bir gün gideceğini.
Gözlerinde uzak rüzgarlar esiyor.
Ama bugün,
bugünü ver bana...
Sanki son günmüş gibi.
Bugünü bana ver!
Uzaklara, uzaklara, açık denizlere...
ada turların.
Balkonda unutulmuş gömleklerinden biri
rüzgârda dalgalanıyor.
Bir odanın gölgesine sığınmışsın...
Gecenin sesleriyle yağmalanmış...
Gözlerim kapalı sana bakıyorum.
Kulaklarım mühürlü seni dinliyorum.
Ağzım yok ama sana yalvarıyorum.
Denize karşı yazıyorum sana,
Sessiz ve sakin.
Sana yazıyorum,
seninle konuşuyorum.
Bu mektup sana ulaştığında bugünü hatırlamak istersen
Unutma
Ona gözlerim değdi
Ona ellerim dokundu
Burada seni bekliyorum,
titreyerek.
Bugünü ver bana.''
Kumlarda çırılçıplak yürüdüm.
Rüzgar esti...
Bir tekne geçti.
Sen, uyandıramayacağım kadar uzaktaydın.
Üzerimde hala sıcaklığını hissedebiliyordum
Beni hayal ettiğini hayal etmeye cesaret edemiyordum.
Ah! Alexandre…
Bir an için bile olsa inanabilsem buna
Koyvererek kendimi
koca bir çığlık oluverirdim.
Bir kitap ile diğerinin arasından seni,
kaçırmaya çalışıyorum.
Hayatın yakınımızda geçiyor,
kızınla benim.
Yakınımızda...
Ama asla 'bizimle' değil.
O zaman anlıyorum işte, bir gün gideceğini.
Gözlerinde uzak rüzgarlar esiyor.
Ama bugün,
bugünü ver bana...
Sanki son günmüş gibi.
Bugünü bana ver!
Uzaklara, uzaklara, açık denizlere...
ada turların.
Balkonda unutulmuş gömleklerinden biri
rüzgârda dalgalanıyor.
Bir odanın gölgesine sığınmışsın...
Gecenin sesleriyle yağmalanmış...
Gözlerim kapalı sana bakıyorum.
Kulaklarım mühürlü seni dinliyorum.
Ağzım yok ama sana yalvarıyorum.
Denize karşı yazıyorum sana,
Sessiz ve sakin.
Sana yazıyorum,
seninle konuşuyorum.
Bu mektup sana ulaştığında bugünü hatırlamak istersen
Unutma
Ona gözlerim değdi
Ona ellerim dokundu
Burada seni bekliyorum,
titreyerek.
Bugünü ver bana.''