Sanırım 10 yaşlarında olacağım, o dönemler kedileri araştırıyor, onlara dair birtakım gözlemler yapıyordum. Çabuk sıkılan bir yapım olduğu için, işim bitince (elbette bitmezdi ama sıkılınca "bitmiş sayılır"dı) öteki mahalleye kadar onları kovalıyordum. Velhasıl, günlerden bir gün, yine gözlemlerimi tamamlamış, yahut öğlen sıcağında başıma güneş geçmesin diye türlü tehditlerle içeri alınmış olacağım, büyük ihtimalle de zırıl zırıl ağladığım için bana buz gibi karpuz kesip getirmişler, ben de onlara ceza olarak balkondan dışarı -yahut içeri- adımımı atmıyorum... İşte tüm bunlar müthiş bir nizamda gerçekleşirken gözlem yaptığım kedilerden birini, ya da benzerini 'nanemlerin sokağında gördüm. Güzel gözlü, sık tüylü, irice bir kediydi. Gözlerime inanamıyordum, bu salak kedinin ta buraya kadar korkudan kaçtığına inanamıyordum. Her neyse, ben bu durumlara kendi içimde inanamaz, ailemi cezalandırır ve anneannemin balkonunda karpuzları gümletir ve çekirdekleri bahçeye tükürürken bir karga yanaştı bizim kediye. Bu tür şiddet olaylarına bittiğim için onları izlemeye başladım. Yine de kalbimin bu acıya dayanıp danayamayacağından emin değildim. Bizim kedi bu sefer kendi dişine göre bir rakip bulmuştu ve bütün hırsını kargadan çıkartıp parçalayacaktı onu.
-Kırpıştırış-
Kedi kargaya doğru hızla saldırdı. Derken... Karga vızt diye zıpladı, kanat çırptı tam pençesini geçirecekken bizim alık kedi hem de; sonra bir de dalga geçer gibi tam da gitti kedinin arkasına kondu. Kedi afalladı. Bir daha saldırdı, gene aynısını yaptı. Sonra bir daha, sonra bir daha. Karga güneşin, alnında ve kafasına geçip geçmemesine aldırmaksızın kedi ile resmen "oynuyor"du. Tıpkı abiler paslaşırken her daim ortada olup, topu kapmaya çalışan ben gibiydi adeta. Zannediyorum kargalara olan hayranlığım ilk olarak işte böyle başladı.
*
Asıl amaç "Kuzgun"u çevirmekti ama çevirmedim (belki başka zamana); yazının sonuna -bütün bu bilgilerden sonra- uygun bulduğum çevirilerinden birini ekleyeceğim; şiirin orijinalini merak edenler için, başarılı bulduğum kısa filmli (aslında bu kısa film bana nasıl yapmacık gelmiyor onu da anlamış değilim; hâlâ acayip seviyorum nedense) -hiç İngilizce bilmeyenlerin dahi dinleyerek ve izleyerek tatmin olabilecekleri- bir YouTube videosunu da koyacağım. "Sese"özellikle dikkat etmenizi de istirham ediyorum; çünkü ses, ritm, melodi bu şiirde çok önemli. Uyak ağırlıklı olduğu için de çevirirken bozuluyor; ama bir üstattan sesi en çok benzeteni seçtim merak etmeyin. Yalnız "uyak" dediğim için aman biz ikinci yenici çocuğuyuz, uyak muyak bilmeyiz diye dinlememezlik etmeyin, kafanızı kırarım. (Şaka şaka). Yok yani çevirene ayıp olur bir yerde. Uyak ağırlıklı olmasının yanında bir de bunu hiç önemsemiyormuş gibi göstermesi var ki, Poe'nun -tam da bu yüzden- bu şiir özelinde biçemini inanılmaz kılan da bu. Her neyse.
İşte Poe'nun o karanlık -hatta kimilerine göre kokainden kafayı iyice bulmuşken yazdığı- şiirinin başlığının hayvanına dair bilgiler ve sırasıyla Poe'dan "Kuzgun" ve kısa-film videosu:
Hatırlanmayacak kadar eski zamanlardan bu yana kuzgunlar, hep ölüm ve kötüye alametle ilişkilendirilmişlerdir. Dahası, Edgar Allan Poe, 'birdahaasla'yı -bir başka kuş değil ama kuzguna- dedirterek (burada İngiliz dilini de kıskandığımı söylemeliyim çünkü "gag"lamak diyor, ama kuzgun gaglamaz; öyleyse "ğğoaakk"lar ancak bu kelimenin karşılığı bizde mevcut değil; ve İngiliz argosunda croak"ölmek&nalları dikmek" ile de eş sesli bir sözcük; buradan da "kuzgun&ölüm" ilişkisini çok daha net gözlemleyebiliriz -Martin T.) "Kuzgun"şiirinde onları adeta korkunun sembolü olarak ölümsüzleştirmiştir. Ama bütün o 'ölümün habercisi' ve 'kötü şans' damgasına karşın bu güzel hayvanlar, müthiş akıllı, şartlara uyum sağlayabilen ve sahiden inanılmaz yaratıklardır. İşte bu yüzden, biz de size yıllardır olumsuzluğun simgesi olmuş bu hayvanlara dair 10 ilginç bilgiyi aktarmaya çalışacağız:
10- DEHŞET AKILLILARDIR
Bu aslında yeni bir şey olmadığı için 10. sırada yer alıyor. Çünkü insanlar her daim kuzgunların kafalı yaratıklar olduklarının bilincindelerdi. Fakat bizler, daha yeni yeni bu leşçillerin tam manasıyla ne kadar akıllı şeyler olduklarını kavramaya başladık. (Belki de akıllı olan bizler değilizdir -Martin T.) Şimdilerde kuzgunların zekalarının "insangibi" olduklarından bahsediliyor, ki bu esasında müthiş bir şey. Kuzgunlar, kargalar, saksağanlar ve alakargaların dahil olduğu Corvidae (Kargagiller) Ailesinin tümü dünyanın en akıllı kuşları arasında sayılmalarının prestijli ünvanını da ellerinde bulunduruyorlar.
9 Ağustos 2002'de Science dergisince yayımlanan araştırmada Yeni Kaledonya Kargası'nın (New Caledonian crow) bir parça teli büküp kanca şekline getirerek dar bir alanda sıkışmış yiyeceği ele geçirdiği; yine aynı bulmacada yeniyetmelerin (insan) tüylü dostlarımız kadar bir zihinsel becerikliliğe sahip olamadıkları A. S. Weir ve Jackie Chappell tarafından gözlemlenmiştir.
Moskova Üniversitesi'nin biyoloji bölümününce birdizi bilgi kartı (flashcards) kullanılarak yapılan bir başka inceleme ise kargaların kart eşleştirme oyunundaki başarısı (doğru eşleşmeler oldukça unkurdu ile ödüllendirildiler) onların analog muhakeme yeteneğine vakıf olduklarını kanıtlar. Eşleştirme oyunu üst seviyede bir akıl yürütme süreci kabul edilir, ve kargalar bu yeteneğe kapsamlı bir eğitim görmeden de sahiplerdir.
Corcirdae Ailesi yaratıcıdır ve şartlara uyum sağlar. Ve yapabildikleri şeylerle, bir zamanlar bir çekemeyenin dediği "kuşbeyinli" lafının esasında aşağılama olarak algılanmaması gerektiğini ispatlarlar.
9- SIKLIKLA FELAKET TELLALI OLARAK GÖRÜLMÜŞLERDİR
Belki geceden bile daha siyah olan tüyleri, belki de cesetler veya mezarlıklar üzerinde gezinme alışkanlıkları yüzünden. Sebebi ne olursa olsun, kuzgunlar antik çağdan beri mitolojide ve batıl inançta her daim kötücül baş rolü oynamışlardır.
Örneğin, Kelt mitolojisinde kuzgunlar, savaş ve katliam alameti olarak görülürken, İrlanda'da ise savaş tanrıçasının, onları gökyüzünden cesetleri yemesi için indirdiğine inanılırdı. (Bu aslında gerçekten mantıklı çünkü ortada bir tanrıça olsa da olmasa da kuzgunların yaptıkları tam olarak da bu.)
Hindular kuzgunları ölülerin ruhları olarak görür ve duruma göre kötü yahut iyi şansı temsil ettiklerine inanırken, Almanya'da kuzgunların lanetlenmişlerin ruhlarını içlerinde tutsak ettikleri sanılıyor. Araplarsa kuzgunlara "Ebu Zajir" ("Kehanetin Babası") der. İsveç folkloru ise bizlere, kuzgunların öldürülüp, uygun şekilde cenaze töreni yapılamamış (yakılmamış) olanların hayaletleri olduğunu söylüyor.
8- KURTLARLA ÖZEL BİR DOSTLUKLARI VARDIR
Şüphesiz ki kurtlar kendi başlarına avlanacak kadar güçlü ve akıllılar, ancak söz konusu avlanmak olduğunda onlar için bu tekbaşınalıklarından daha etkili bir yöntem de mevcut görünüyor: Tüylü arkadaşlarının minik yardımları. ( =) -Martin T.)
Yakın tarihli bir araştırma, kurtların bir sığını yemeyi bıraktıkları anda, kuzgunların hemen üzerlerine üşüştüklerini gösterir. Böyle olunca da bir kurt çiftinin, neredeyse avladıkları sığının yüzde 40'ını kuzgunlara kaptırığı düşünülüyor. Öte yandan kuzgunlar, 6 kurttan sığının yalnızca yüzde 17'sini kurtarabiliyorlar. Bilimadamları, kurtların yığın halinde avlanmasının sebebinin yemeklerini kurtarmak istemesiyle ilintili olabileceğini düşünüyor. Yani kuzgunlar sayesinde (yüzünden!) kurtlar birlikte hareket ediyor ve buna mukabil aç kalmaktan, aile olamama ihtimalinden ve dışlanmışlıklarından kurtuluyor.
Kuzgunlar içinse kurtların etrafında pervane olmak ve kalıntılarını silip süpürmek pek tabii ki dahiyanece. Çünkü bir kuzgun günde 450 kiloluk bir sığının, 1.8 kiloluk "çöpüyle" yaşamını devam ettirebiliyor.
Kuzgunlar ayrıca bu "arkadaşlıktan" payına düşen görevi kurt arkadaşlarını (gagaları güçsüz olduğundan) parçalayamadıkları kadavralara doğru onlara götürerek de üstlenir. Aynı zamanda, kurtlar kuzgunlar sayesinde buldukları yemle meşgullerken de tüylü dostlarımız şüpheli ses ve potansiyel tehlikelere karşı nöbette bekler ve gerekli durumlarda dostlarını uyarır.
7- OYUNCUDURLAR
Kar görünce bir kuştan çok yavru köpeği andıran hareketler gösteren kuzgunlar aynı zamanda kendilerine oyuncak yaparlar. -Çok nadir görülen bir hayvan davranışı.- Dalları, çam kozalaklarını, golf toplarını, küçük taşları veya insanların doğaya bıraktığı cisimleri oyuncak gibi kullanıp kendi kendilerine ya da diğer kanatlı arkadaşlarıyla oynarlar.
Kuzgunların, ağaç kabukları ve insan elinden çıkmış cisimleri birleştirerek yaptığı dermeçatma kızaklarla karda kaydıkları da görülmüştür.
Bazı zamanlarda artık neredeyse alay edercesine öteki hayvanlara muziplik etmekten hoşlanırlar. Bu anlarda oyun arkadaşları genellikle yukarıda da bahsettiğimiz (ilişkileri karşılıklı çıkar üzerine de kurulmuş olsa da) eski dostları kurtlardır. Köpekler, hatta bazen insanlarla şakalaştıkları da görülmüştür.
Elbette yaptıkları bazı muziplikler sınırları zorlar: Bir keresinde uyuyan bir kurdu gözüne kestiren tüylü dostumuz, köpeciğin kuyruğunu çimdikleyip onu uyandırdıktan sonra kaçtığı; daha sonra uyanan kurdu kendisine 30 santime kadar yaklaştırdan sonra -tam saldırma anını bekleyip- havanıp bir daha arkasına geçip oyunu tekrarladığı gözlemlenmiştir.
Bazısının da yavru kurtlarla oynadıkları, yavrular sıkılıp oyunu bırakıncaysa (belki irrite edici olduklarını bildiklerinden, belki bebekliklerinden -Martin T.) yavruları tekrardan oynamaya ikna edinceye değin "ğğoaakk"ladıkları bir sistemleri de mevcuttur.
Bu bölümü kapatmadan evvel, Yellowknife'da (Kanada'nın kuzeybatısı) insanlara kartopu atabilmek adına onlar gelinceye kadar bir süpermarketin çatısında tünemiş sabırlı kuzgunların da ekosistemimizde yer aldıklarını belirtmek isteriz.
6- KONUŞABİLİRLER
Kuzgunlar rastgele "ğğoaakk"luyor gibi gözükse de, çıkardıkları çeşitli seslerin değişik anlamlar içerdikleri düşünülüyor. Vahşi doğada kuzgunlar geniş bir yelpazede taklit ettikleri sesler vasıtasıyla birbirleriyle iletişim kurarlar. Şefkat, mutluluk, öfke ve şaşırma gibi duyguları ifade edebilirler.
Ayrıca horoz gibi öterek birbirlerini tehlikelere karşı uyarabilir, seslerini titrettikleri anda ise çarpışmaya hazır olduklarını bildirirler. Et için kullandıkları belirli bir "haaa" sesleri de mevcuttur. Kendi sosyal grupları içinde, kendi diyalektiklerinin olduğu kanıtlanmıştır.
Kafeste yetiştirildiklerinde birçok papağandan daha iyi konuşmayı öğrenebilirler. Ayrıca sadece insanların seslerini değil aynı zamanda kurtların (yukarıda anlattığımız leşleri açmaları için), diğer kuşların, çöp kamyonlarının ve sifonların da seslerini taklit edebilirler.
5- "KAFALARI GÜZEL" TAKILMAKTAN HOŞLANIRLAR
Tabii ki bu önermede kuzgunların köpeköldüren ile birlikte cigaraya düştüğünden bahsetmiyoruz. Ancak bayıldıkları şey de en az bu ikili kadar acayip: Kendilerine "myrmecomany" yahut "anting" denilen yöntemi uyguluyorlar. (Eski Yunancada "myrmex" karınca, "mania" takıntı demek, yani karıncatakıntısı. Anting'i ise karıncalanmaşeklinde çevirebiliriz. -Martin T.) Yöntemi kısaca özetlemek gerekirse kuzgun, toprağa veya karınca yuvasına güzelce yerleşir, kanatlarını öne doğru iyice gerer ve kuyruğunu göbeğinin altına tıkar. İlk adımda, kendini öfkeli karıncalar tarafından zapt edilmeye bırakır. Bazense teker teker seçtiği karıncaları ezip tüylerini onlarla ovalar. Ezilen karıncalar, formik asit (karınca asidi) üretir; ve bu da kuzgunların derisince emilir.
Böcekler tarafından tamamen istila edilmiş bir kuzgunun gagasında salya ve yüzünde gevrek bir ifade görülür. Daha sonra tuhaf burulmalar, sarmal devinmeler ve çeşitli vücut dönüşleri sergiler. Başı daima yukarıda, tüyleri gerginleştirmiş kuzgunun bu "kafası gelme" durumu yaklaşık 30 dakikayı alır. Sonrasında kuşumuz kendini sallar, karıncalardan kurtulur, ve başka diyarlara doğru kanat çırpar.
(Burada ne menem bir şey olduğu daha net görüldüğünden bu alakarganın videosunu seçtim, yoksa "karıncalanan" kuzgunların da birçok videosu mevcut - Martin T.)
4- EMPATİ YAPABİLİRLER
Herhangi bir canlıdan "empati gösteriyor" diye bahsedebilmemiz için, o canlının önce olayı kavradığından sonra da davranışlarını mağdura göre ayarladığından emin olmamız gerekir. Genellikle kuzgunlar için "insafsızlar" yakıştırması yapılsa da esasında empati yetenekleri oldukça gelişmiştir. Evvelce, kuzgunlara "empati kurma" anlamında tam manasıyla itibarlarını teslim edememiştik ancak 2010 yılında PLOS One'da yayınlanan araştırma bize kuzgunların saldırı eylemi mağduru arkadaşlarını teselli ettiklerini gösteriyor.
Yapılan bu çalışmada Orlaith Fraser ve Thomas Bugnyari iki yıl boyunca 13 adet evcil kuzgunun davranışlarını gözlemledi. Bu süreçte 152 kavgaya şahitlik eden ikili, münakaşadaki rollerine bağlı olarak kuzgunları "saldırganlar", "mağdurlar" ve "görgü tanıkları" olarak üçe ayırdı.
Kavgalardan sonra Görgü Tanıkları, Mağdurlar'a teselli etmeye en çok benzeyen yaklaşımları göstermiştir: Gagalarını vücutlarına doğru sürtme, yakınlarında durma ve onları güzelleştirmeye çalışma gibi. (Tüylerini gagaları yardımıyla temizleme ve güzelleştirmeye çalışmak: Uygulamanın bizdeki karşılığı da, dayak yiyenin saçını-başını düzeltme gibi bir şey olsa gerek. - Martin T.) Görgü Tanıkları tüm bunları empati gösterdikleri için yapmıyorsa bile en azından kederli olan dostlarının farkında olmaları bile bilim-insanlarınca bir dönüm noktası olarak görülüyor. Ayrıca ölülerinin ardından mini bir cenaze töreni düzenleyip, yas tuttukları da gözlemlenmiştir.
3- "EL-KOL" YAPARLAR
Bilim-adamları, kuzgunların gaga ve kanatlarını, insanların bir nesneyi işaret etmek için ellerini kullandıkları gibi kullandıklarını keşfettiler.
Bu kanatlı dostlarımızın jest ve mimikleri çoğunlukla karşı cinsteki kuzgunlara yöneliktir ve primatlar dışındaki diğer hayvanlarda doğal bir şekilde gözlemlenebilmiş ilk hareket olma özelliğini taşır. Bu durum ise jest-mimik açıklama ve incelemelerinde bilimadamlarına yeni bir araştırma sahası açması bakımından mühimdir.
Çünkü uzun zamandır araştırmacılar incelemelerinde bu tür el-kol hareketlerinin kökeninde ne olduğunu ortaya çıkarmak, veya evrimsel süreci anlamak&kavramak için yalnızca primatlara yoğunlaşmışlardı. Ve kargagiller sayesinde ortaya çıkmış bu sonuç belki de hayvanlar aleminin başka ailelerinde de doğal bir şekilde gözlemlenebilir "jest ve mimik" yapanlar olma ihtimalini de doğurmuştur.
2- KİNCİDİRLER
Aldatanlara, hilebazlara, dolandırıcılara tahammül edemezler.
İsveç'in Lund Üniversitesi'nde araştırmacılar bir deney gerçekleştirdi: Deneye göre iki araştırmacı kuzgunlarla bir değiş-tokuş işine girecek ve biri kuzgunu kandıracaktı. Deney, bir sonraki takas meselesi gündeme geldiğinde kuzgunların bu hilebazı hatırlayıp hatırlamayacakları ve onunla bir daha takasa girip girmeyecekleri üzerine kuruluydu.
Tabii ki hilebazı hatırladılar.
Deney başlamadan önce kuzgunlara birinci araştırmacıdan aldıkları ekmek parçasını, daha nefis bir ödül olan peynir (çok seviyorlar) karşılığında ikinci araştırmacıyla takas etmeleri gerektiği öğretildi. İlk olarak yalnızca tek bir kuzgun denekti, ve öteki 8 kuzgun gözlemci pozisyonunda yer alıyordu. Ekmeği birinciden alıp ikinciye götüren kuzgunumuz, nefis peynirin kendisine verileceğini düşündüğü o ıslak hayal anında ikinci araştırmacı tarafından tam da o anda ihanete uğradı; çünkü bu hilekar araştırmacı peyniri ekmek karşılığında kuzguna vermek yerine afiyetle mideye indirmişti! Üstelik kendisinin ekmeğini de almıştı!
Birkaç gün sonra deneye üçüncü ve daha önce kuzgunların alış-veriş yapmadıkları "tarafsız" bir kişi daha eklendi. Yani kuzgunların takasa girilebilecekleri kişiler "dürüst", "hilebaz" ve "tarafsız"dan meydana gelmekteydi. Üçünden de peynir tutması istendi. İlk 7 kuzgundan sadece biri "tarafsız", 6'sı ise "dürüst" olan satıcı -yani peyniri yemeyen ilk araştırmacı- ile takas işine girerken; bir ay sonra 9'u birden test edildiğinde sadece birer kuzgunun "hilebaz" ve "tarafsız"ı seçtiği, ötekilerin oylarını "dürüst"ten yana kullandıkları gözlendi.
Üstte gördüğümüz ise Seattle'da yapılan bir deneyden kesit. John M. Marzluff, 7 tane kargayı şeytani bir maske takarak önce tutsak ediyor; bir süre sonra da onları serbest bırakıyor. İşte bundan sonra başına gelenlerse epey dikkat çekici: Kendisini unutup unutmadıklarını anlamak için Doktor John maskeyi daha kafasına geçirir geçirmez sözlü tacizlere uğramaya başlıyor. (Bu arada görüleceği üzere kendisi kuşlara herhangi bir müdahalede de bulunmuyor.) Kampüsün içinde turlamaya başlayan zoolog, bir süre sonra kuşların pike saldırılarından güç bela kurtuluyor. İlerleyen aylarda maskeyi giydiğinde kuşların öteki arkadaşlarına da haber verdiklerini (üstte empati yeteneklerinden bahsetmiştik) ve o esnada kampüste gözlemlenebilen 53 kargadan 47'sinin arkadşlarının intikamını alma uğruna ölümü göze alırcasına maskeye saldırdıklarını gözlemlemiştir.
Viyana Üniversitesi'nden Dr. Jorg Bossen ise kuzgunlarla ikişerli gruplar halinde çalıştı. En az iki kuzgunun işbirliği yaparak geçebilecekleri şekilde dizayn edilen düzeneklerde ödül yine peynirdi. Bossen, kuzgunların yüzde 66.2'sinin birbirleriyle güzelce anlaşıp, işbirliğine girdiklerini ve eşit bir şekilde yemeklerini paylaştıklarını gözlemledi. Araştırmanın daha ilgi çekici tarafı ise kendine peynirden daha fazla pay alan kuzgunlarla öteki kuzgunların bir daha işbirliğine girmemeleri oldu. Yani Kargagiller sosyal ilişkilerini (yine insanlar ve şempanzelerden sonra) geçmişte yaşamış oldukları tecrübelere göre şekillendir.
1- SİZİ UNUTMAZLAR
İlk bakışta aslında kindarlıklarıyla alakalı bölüme girebilecek gibi gözükmesine rağmen bu sefer pozitif bir yönden bahsedeceğimiz için, öncülü olumlu anlamda okumanızda yarar var.
Hayvanların kendi aralarında birbirlerine hediyeler alıp verdikleri görülmüştür. Peki ya insanlara?
Bu videoda görüleceği üzere kargalar, ilişkilerini sürdürmek ve minnettarlıklarını göstermek amacıyla onlara bakan, ve onları besleyen, ve onlarla ilgilenen arkadaşlarına birtakım hediyeler sunuyorlar. Bu da Kargagiller dışındaki hiçbir canlı türünde şu ana dek gözlemlenememiş bir durum.
Kim bilir, eğer siz de kendilerine iyi davranırsanız, bu kadar eşsiz hazineye bir gün sahip olabilirsiniz.
Hayvanların kendi aralarında birbirlerine hediyeler alıp verdikleri görülmüştür. Peki ya insanlara?
Bu videoda görüleceği üzere kargalar, ilişkilerini sürdürmek ve minnettarlıklarını göstermek amacıyla onlara bakan, ve onları besleyen, ve onlarla ilgilenen arkadaşlarına birtakım hediyeler sunuyorlar. Bu da Kargagiller dışındaki hiçbir canlı türünde şu ana dek gözlemlenememiş bir durum.
Kim bilir, eğer siz de kendilerine iyi davranırsanız, bu kadar eşsiz hazineye bir gün sahip olabilirsiniz.
KUZGUN
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"
Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.
İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"
Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.
Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.
Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."
Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.
Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.
Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."
Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."
Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!
Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!
Çev. Ülkü TAMER
Bu da yazının başında bahsettiğim o kısa film.
2011 yapımı.
"Edgar Allan Poe'nun Kuzgun'u"